“Merkezi bir alanda aynı site içinde cemevi ve cami birlikte inşa edilecek, cenaze hizmetleri, morg vb. hizmetler ortaklaşa yürütülecektir. Ayrıca,Konferans Salonu (MEVLÂNA SALONU), görevli ve hizmetli odaları yapılacaktır. Burada amaç özellikle İslâm’ın her iki anlayış ve algılamasına mensup din adamı ve âlimleri, mütefekkir insanları bir araya getirmektir. Dinler arası diyalogdan ve Dinler Bahçesinden önce, İslâm ve Anadolu kaynaşması diyoruz. İslâm’ın “Güller Bahçesi” diyoruz. Bu merkezin adı HACI BEKTAŞ-I VELİ KÜLLİYESİ olacak, geleneksel Horasan Mimarîsi ile inşa edilecektir. Her iki gurup din adamlarının da içinde olduğu proje gurubu ile plânlanacak ve yapılacaktır. Burada ayrıca Türk ve İslâm Medeniyetleri Müzesi (YUNUS EMRE KÜLTÜR MÜZESİ) kurulacaktır.”
2009 yılı Yerel Seçimleri.. Bende, Çekmeköy Belediye Başkan Adayı idim. Yukarıdaki satırlarda benim o dönem seçim vaatlerimden birinin yazıya dökülmüş hali.
Aynı binada ya da avluda cami ve cemevi Türkiye’de ilk değil aslında. Anadolu’da birçok yerde bu var. Esasında Hacı Bektaş-ı Veli Hz.nin kabri şeriflerinin bulunduğu külliyede de sadece cami var.
Şimdi resmi olarak Ankara’da aşevi, cami ve cemevi birlikte inşa edilecek. Bir gurup buna karşı çıkıyor. Neden? Alevi vatandaşlar camiden de namazdan da uzak kalmaya devam etsin. Bu yazıyı yazarken yanımda Alevi bir dostum var. Soruyorum. “Hacı Bektaş’a gittin mi?” “Evet” “Orada cami var mı?” “Evet” “Peki, namaz kılarlar mı ezan okununca?” “Hayır, sadece Sünnîler kılar.” “Peki, Hünkâr namaz kılmaz mıydı?” “Kılmaz mı? Cemlerde biz Hünkârla ilgili “Dar-ı sac üstünde namazın kılan, Pirim Hünkâr Hacı Bektaş değil mi?” diyoruz. Ama biz namaz kılmıyoruz. Akşam kurbanlar kesilir ve cem yaparız. Namaz kılana ise “Sen döndün mü?” deyip ayıplarlar.” İşte tamda sorun burada. Namaz kılan aslında dine dönerken, ona “Sen döndün mü?” demek..
Sünnî tarikatlarda da benzer sorunlar var. Nasıl mı? Ehl-i tarik bir amcamız ilâhiyat okuyan torununa aynen şöyle diyor. “Yahu bu Hz. Muhammed çok iyi adammış da keşke şimdi yaşasaydı da bizim şeyhe mürit olsaydı?” Ya da “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.” cümlesi. Buradan çıkan ortak bir sonuç var esasında. Alevi ya da Sünnî İslam toplumunu birileri cahil bırakmak istiyorlar. Nedeni de armudun iyisini kolay yollardan yemek.
İnsanları dinlediğinizde temel sorun cehalet. Ne diyor N. Fazıl? “Ham yobaz, kaba softa..” Evet, Koca Osmanlı’nın yıkılışında böyle bir baş neden bulmak. Peki, sorun bitti mi? Hayır! 28 Şubatta “Muz Tarikatı” vardı. Hatırlayınız. Demek ki bir kaşık suda fırtına çıkarmak isteyen kişilerin ortak sorunu, Müslümanların cehaletlerini yenmeleri. Onlar toplumu cahil bırakmak için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Maalesef.. Öyleyse cehaleti hep birlikte yenmeliyiz. Bu gün Hz. Ali ve Ehl-i beyt noktasında hassas olabiliriz. Ya da sahabenin itibarı noktasında. Soruyorum Allah Resulü (SAV)’den sonra ortaya çıkan bu siyasî ihtilâflar, farz değil, vacip değil. İmanın esaslarını zedelemiyor. Peki, öyleyse bu kavga ve ihtilâfın nedeni nedir? Birilerinin menfaatinden başka bir şey değil. Bir ve beraber olma adına yapılan her şey desteklenmelidir. Bakın Hıristiyan dünya bin yıllardır süren mezhep çatışmalarını bitirdi. Ortak tavır alıyorlar. Müslümanlarda apaçık ayetlerle kuşatılmış, sünnet ve hadisle zenginleşmiş, tereddüde yer kalmayan dinimize sımsıkı sarılmalıdırlar. Reçete topyekûn Allah’ın ipine sarılmaktır. Başka bir çözüm yoktur.
Ey Yiğit, Müslüman, Cihangir ve civanmert Ecdadın mazlum ve pak evlâtları. Kendinize geliniz. Yoksa düşmanlarınız sizi yüzlerce fırka, mezhep ve cemaate bölecekler. Sonra da cahil bırakıp kanınızı emecekler.